20.3.11

reçelin iyisi

1. (ŞU ARALAR)
The Pope, EXMAGMA, Almanya, 1975.
2. (ŞU ARALAR)
It'a So Nice, EXMAGMA, Almanya, 1975.
3. (ŞU ARALAR)
25 Two Seconds Before Sunrise, EXMAGMA, Almanya, 1974.
4. (ESKİ)
Watkins Glen Soundcheck Jam, GRATEFUL DEAD, USA, (1973).
5. (ÇOOK ESKİ)
Careful With That Axe Eugene, PINK FLOYD, İngiltere, (1969).





Son zamanlar karşılaşıp sevmiş olduğum bir diğer grup da Exmagma oldu. Sevdiğim türden bir jamming havaları var. Müziğin daha çok grup doğaçlaması pratiğine yaslanmış haline diyorlar jam diye. (Bu “reçel” olan “jam”den gelmiyordur herhalde, ama ikisi de “doldurmak, tıkıştırmak, istiflemek, sıkıştırmak” falan gibi olandan geliyordur tahminimce). Bu jam işinin müziği ve müzik içinde kendisini çok özel kılan bir tarafı var. Müzik zamanın içinde olup-oldurulup biten bir şey ya hani, onun zarfı da, iskeleti de her şeyden çok zaman ya, doğaçlama halleri de işte bunu iyice vurgulayan, güzelce çıplaklaştıran haller. Müziğin “hemen o an, hemen oracıkta”lığını baş tacı eden. 


Dediğim gibi, Exmagma’da sevdiğim türden bir reçelleme havası var: altta, öylece ortaya atılmış gibi duran ve ısrarlı, kararlı bir monotonlukla tekrarlanan basit ve güçlü bir riff, ki böylece asıl meselesi, üstüne gelecekler için daha geniş bir hareket alanı bırakmak olacak. Bunun üstünde de, çoğunlukla olduğu gibi “solo” yapan enstrümantalistler değil, vokal dahil, kısa, vurgulu müzikal ifadeleri katman katman döşeyen el işçileri. 

Bu tür jamler, çok becerikli, derinlikli, birikim ve donanım sahibi müzisyenlerin ellerinde bambaşka şeylere dönüşebiliyor. Miles Davis’in Bitches Brew Sessions’ı örneğin, (kesilip kısaltılmamış versiyonu) 3 saatten uzun süren bir “müzik, şu an buracıkta yeniden anlamlandırılıyor, haberiniz olsun” performansı. Ama ben bu halleri o kadar usta, ya da iddialı diyelim, olmayan müzisyenlerin ellerinde de çok seviyorum. Hatta öylesini bir başka türlü seviyorum. Elleri enstrümanlarının üzerinde, hem onların hem bizim, hepimizin birden derdini söyleyiverecek yeri arayıp duran, bulacaklarından değil elbet, ama sahneye (ve kayda) da bu arayışı dürüstçe koyan gruplar. Çok iyi bildiklerini çok iyi anlatan değil de, hep bi şeyler dillerinin ucundaymış gibi çalan insanlar. Böyle olunca “o an, orada”lık hali çok inandırıcı oluyor. Pink Floyd’un ilk yılları geliyor akla, beni bu hallerle tanıştıran albümler onlar. Özellikle Ummagumma, özellikle de canlı olan ilk yarısı, ve özellikle de yukarıdaki şarkı, bana çok o an, orada olma hayalleri kurdurmuştur. Başkaları da geliyor elbet, Soft Machine mesela (ama ben onların o kendine cazcı hallerini biraz sıkıntılı buluyorum. Exmagma’yı tercih ederim). 

Bunlarla birlikte, bazıları Jam Band dendiği zaman bir tanecik “the Jam Band” bilirler: Grateful Dead. Böyle “başkasını tanımam” hallerine gerek yok elbet, ama Dead’in bu alanda kıyas tanımaz bir isim olduğuna da şüphe yok. Bambaşka derya Grateful Dead, onu anlatmaya bu yazının nefesi yetmez, ama jam hallerinden bahsediyorsak da, meşhur Watkins Glen Soundcheck’i anmamak da günah yazar. 

Yukarıdaki kayıt, tam olarak isminin söylediği şeydir; Watkins Glen festivalinde sahne almadan bir gün önce yapılan soundcheck sırasında kaydedilmiş olan jam. Dahası bu jam, soundcheck’in sadece bir kısmıdır, tamamı, bilinen bazı şarkılarını da çaldıkları saatler süren bir performans aslında. Hikaye şu; Watkins Glen, tek günlük ve Dead ile birlikte The Band ve The Allman Brothers Band’in sahne alacağı bir açık hava festivali. Konserden bir gün önce, sahne kurulduktan sonra, gruplar soundcheck yapmak istiyorlar, fakat festival için gelen binlerce insan da sahnenin önüne yerleşmiş bile. Yine de The Band çıkıp soundcheck’ini yapıyor, Alman Bro. çıkıp yapıyor, birkaç da şarkı çalıyor. Sonra Dead çıktığında inmek bilmiyor, oradaki herkese, bir gün önceden tamamen bonus bir ziyafet veriyor. Tabi bunu iyilik olsun diye de yapmıyorlar, insanlar onları sevsin diye de, onlar seviyorlar çalmayı, çalmaya doyamıyor adamlar. Ertesi gün, asıl konser zamanı da uzun bir performans daha. (Ve söylemeye gerek yok, ikisi aynı repertuar değil, jamler zaten işin doğası gereği aynı değil.)

Bu hikaye, doğaçlamanın ruhuyla ilgili çok katmerli bir tat veriyor; doğaçlamaya dayalı bir müzik ve bunun doğaçlama oluşan sunumu. Sunumu da, eserin içeriğine uygun bir sanat eseri haline gelen bir sanat eseri, nefis. Bu çalanın gerçek değerine ve anlamına varabilmek için o an orada olmak gerekir herhalde. Ya da hayal edebilmek için, normalde 3 dakika süren bir şeyin sürdükçe sürmesi hissini canlandırmak lazım, müziğin her anını “biraz sonra keserler herhalde” diye düşünerek dinlemek lazım. Zamandan çalınmış bir şey gibi, haddinden uzun süren bir “şimdi” hali gibi. Nefis ki ne nefis. 

Jamin kendisi de Dead müziği ile ilgili iyi bir fikir veriyor. Enstrümanların, daha doğrusu müzisyenlerin birbirlerine göre pozisyonları, karşılıklı ilişkileri çok kendine has. Bas gitar mesela, her yerdeki o “alt yapıyı kuran geri hizmet elemanı” değil burada, diğer gitaristler gibi çalıyor neredeyse, sadece daha alt notalardan. Bir yerlerde Jerry Garcia’nın, Dead’in tamamını bir çeşit drum circle’a benzettiği bir röportaj okumuştum. Sırayla öne çıkılan doğaçlama durumuna göre daha kolektif. Gruba, o asla kendisini yakıp tüketmeyen enerjisini veren şey bu belki. Bir de, elbette, sahnede çalınan şeyin en iyi dinleyicisinin grubun kendisi olması gerekiyor böyle müthiş karşılıklı iletişim, etkileşim falan.. Neyse, apaçık ortada olan şeyler bunlar. 

Hepsi bir yana, bu Watkins Glen, çok nefis hikaye. 


GRATEFUL DEAD

3 yorum:

  1. jamminng =? salca olmak.

    Herseye salca olma be! = Don't jam everything!

    Sonuc : Olabilir

    YanıtlaSil
  2. Hm, reçelden daha iyiymis, nedir; "Grubun salçalısı, şarkının kalçalısı.."

    YanıtlaSil
  3. karsindakinin caldiklarina salca olmak manasinda jamming kelimesini turkceye kazandirmis bulunuyoruz. Odulumuzu almaya geliriz bir ara.

    YanıtlaSil