5.3.11

khan

1. (ŞU ARALAR)
Postaeolian Train Robbery, COS, Belçika, 1974.
2. (ŞU ARALAR)
Populi, COS, Belçika, 1974.
3. (YAKIN ZAMAN)
Space Shanty, KHAN, İngiltere, 1972.
4. (YAKIN ZAMAN)
Stargazers, KHAN, İngiltere, 1972.
5. (ESKİ)
Working All Day, GENTLE GIANT, Ingiltere, 1972.
6. (ÇOOK ESKİ)
Wooden Ships, Crosby Stills and Nash, ABD, 1969.




Cos dönüp durdukça (eskimiş bir ifade diyecektim tam, ama düşününce hard disc de dönüyo aslında içerde bi yerlerde) sever oldum. Tatlı sıcak müzik. Sempatisi, ciddiyet adına attığı feykten geliyor sanki: kendilerini çok ciddiye almaz bir havada kuruyorlar müziklerini, ama gayet de ciddi bir müzisyenlikle sunuyorlar. İki şarkı da başladıktan sonra havayı yükseltiyor; Postaeolian çok bariz bir biçimde, Populi daha belli belirsiz. Sanki çaktırmadan iyi müzik çalmak cinsi bir amaçları var gibi. (Postaeolian'nın başındaki sunuş konuşmasında "wellcome to the cosy world of Cos" diyor ya zaten:)



Khan, işte tam tersi. Büyük hedeflerle kurulmuş bir süper-grup ("süper bi grup" değil de, hali hazırda tanınmış, kendi isimleri, kariyerleri olan müzisyenleri bir araya getirerek oluşturulmuş bir proje grup manasında). Tek albümlük olmuş bu da, sonrasında da, dahil olan isimler yine zamanın büyük gruplarında işlerine bakmışlar (bu isimler, hikayeler vs ProgArchives'da, Wikipedia'da falan var, pek copy-paste bir blog olmasın istiyorum bu, daha müziğin kendisi ile benim aramda olup bitene dair kalsın. Yan sütunda ikisi de devasa deryalar olan iki link var, ilgilenene). Cos'un tersi olma meselesine dönersek, albüm (Space Shanty) en başından büyük bir şey olsun diye niyetlenilmiş bir albüm, tevazü söz konusu değil yani, tersine her ses, üzerine harcanan emeği yansıtsın diye seçilmiş. Şimdi yukarıda Cos'u övmüş olmam burada bunu yereceğim anlamına gelmiyor (iki yıldır falan zevkle çevire çevire dinliyorum zaten albümü). Geçen seferki derinlik/samimiyet konusuna da atıfla, sıcak müzikle özenli müzik arasında tercih yapmak zorunda değilim, (böyle sınıflar da yok aslında tabi, nispeten demeye getiriyoruz, ya da daha öne çıkan tarafı olarak). 


Aslında böyle özenle, tane tane örülen müziğin verdiği (ya da teklif ettiği, kendi kendine gelen bir şey değil çünkü bu) başka tür bir yakınlık var. Bir şarkı her şeyden daha çok, seslerin tek tek, birlikteliklerinin, arka arkalıklarının başka herhangi bir şekilde değil de böyle seçilmişliği olduğu zaman, yani bir aşk şarkısı ya da gaz şarkısı vs değil de o seslerin şarkısı olduğu zaman, onu dinlemek dinleyici tarafında da özenle kurulan bir ilişkiye, yakınlığa dönüşmeye başlıyor. Bunun hazzı aslında, estetik olanın yanında ve ona eşlik eden bir şekilde, başka bir (grup) insanın zihniyle ve zihinsel üretimiyle doğrudan kurulan entelektüel ilişkinin verdiği haz. "Ne içli, ne tatlı şarkı!" şarkılar var, "haydi oturmaya mı geldik!" şarkılar var, ama bir de işte "ne güzel örmüşler, ne güzel çalmışlar yahu!" şarkılar var. 

Khan özelinde değil, ama bu tür müzik için genel olarak, bir çeşit “soğukluk” eleştirisi sıklıkla yapılır, özellikle türün büyüklerinin (Genesis, Gentle Giant vs) ve genel olarak progressive rock’ın, 70’lerin başından aldıkları bir gazla, gittikçe daha erişimi zor, kendisine odaklı, gösterişçi bir müzisyenliğe yöneldikleri, hatta önceki on yıldan gelen kolektif enerjinin, 80lere doğru sağdan pop müziğin soldan punk’ın savurduğu anti-entelektüalizm ile dağılıp gitmesine bu tavrın sebep olduğu yazılır çizilir. Büyüklerin genel tavır ve duruşları ile ilgili konu doğru olabilir, özellikle sahne gösterileri, şarkı sözleri vs söz konusu olduğunda, ama müziğin kendisi ile ilgili eleştiriyi ben biraz acımasızca buluyorum. Tersine, bu dönem bence müziğin iki ucu adına (müzisyen – dinleyici; müziğin üretimi – alınışı, karşılanışı) popüler müzik tarihinin en heyecan verici anomalisine denk geliyor. Kusur aranacaksa ara formların tutuculuğunda aranmalı (büyük plak şirketleri, stadyum konserleri vs). Bu konu uzun, ama dinleyiciden müzik dinleme (ya da kullanma) alışkanlığını değiştirmesini talep eden ve tek bir kuşak için de olsa yaygın bir karşılık alan türün üretimine de, bunun tarihsel anlamına da haksızlık ediliyor. Ama neyse, uzamadan buradan çıkalım (belki sonra).

Space Shanty'nin ilk 1 dakikalık vokal kısımlarına aldanmayın, o kısımlar daha doğrudan bir tip rock’n roll hazzın rifflerindeler, hemen arkasından başlıyor tarif etmeye çalıştığım enstrümantal kısımlar. Birbirini takip eden 5-6 tematik bölüm var. Grubun içinden çıktığı ortamın (Canterbury Scene diyorlar) diğer örneklerindeki gibi, oturulup yazılmış melodik cümlelerle emprovize sololar arasındaki oran klasik rock’a göre daha çok ilki lehinde. Gitar klavye diyalogları çok keyifli. Ben en çok, az çok en belirgin tema gibi görünen melodinin (en, çok, az, çok, en yazıldı yahu arka arkaya) sabırla kendisini kurup bi noktada tatlı bir zirve yaptığı ama sonra çok da ısrar etmeden tekrar çözülüp gittiği kısmı seviyorum (kısımlar aslında; önce 1:30 gibi başlıyor, sonra 6:28de bi daha). Enstrümantallerde böylesi hep daha çok keyif veriyor bana; daha standart “aha bu bizim melodik temamız, bu çeşitlemesi, bunlar aynı altyapı üstüne sololar, bi daha tema, bitti” yapı değil de, o melodik temanın gözlerimin önünde (kulaklarımın tabi) yavaş yavaş kurulması. Bölümler arası geçişler, bütünün oluşturduğu kompozisyon, ilerleyişi, beklenmedik bir yere kırılacaksa onun yeri, tadı falan gayet ikna edici; bu her grupta böyle olmuyor çünkü, bazılarında “bizde şarkılar uzun olur” havasında aynı tonda ama başka yere bağlasan da olur kompozisyonların birbirine yapıştırılmasına dönüyor iş.

Madem adı geçti, aynı yıldan bir adet Gentle Giant. Çok zor seçtim, çünkü en sevdiklerimden birisi olmaması gerekiyor, zira sonra Gentle Giant zamanı gelecek.


Çoook eski şarkılar kontenjanında Wooden Ships. Lise zamanlarındaydı, televizyonda bi film yakalamıştım, güzelce, 70lerde Amerika’da bir taşra kasabasında bazı genç insanlar, Flower Power’a ucundan ilişme çabasındalar, sonra Vietnam’a gönderilmek üzere askere çağırılıyorlar. Değişik biçimlerde baş etmeye çalışıyorlar durumla, sonuna doğru bi tanesi sevgilisiyle beraber voswos minibüslerine atlayıp Kanada’ya gidiyor, orası asker kaçağı Amerikalıları kabul ediyor çünkü. Yolda, asker dolu kamyonlar konvoyunun yanından geçiyorlar ters yönde, sevgilisi camdan sarkıp el falan sallıyor bunlara, kimisi aynen cevap veriyor, kimisi orta parmak çıkarıyor, arkada da Wooden Ships’in en vurucu yeri çalıyor: “We are leaving you don’t need us”. Filmlerde çarpıcı sahne – güzel müzik ikilisi her zaman ikisini de çok özel bir yere koyar ya, öyle yerleşti bu şarkı bana. Çalan CSN değil Jefferson Airplane versiyonuydu, o zamanlar JA’den haberdardım ama şarkının onların olduğunu bilmiyordum, yıllar sonra internet icat olunduğunda “We are leaving you don’t need us” yazıp aradığımda fark ettim ki zaten bildik insanlarmış. Ondan da yıllar sonra CSN versiyonunu dinledim ve şarkıyı iki gruptan insanların olduğu bir ortamda birlikte yazdıklarını, ikisinin de (kendi tarzlarınca) albüme koyduğunu ve böylece rock müzik tarihine iki orijinal versiyonu olan bir şarkı olarak geçtiğini öğrendim. İkisi de benim için tüm zamanların en sevilenlerindendir. (CSN’in bir filmden öğrendiğim başka bir şarkısı daha var, sonra).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder